Ağrı Dağı Kuzey – Güney Travers Faaliyet Raporu

FAALİYET KOD ADI: DENEYSEL HELEZON

Bu kış için ben, Raşit ve Berkan güzel bir faaliyet yapma planını bir süredir konuşuyor, sadece sezonun açılması ve şartların oluşmasını bekliyorduk. Geçen yılki Elbrus’tan sonra biraz daha zorlu bir faaliyet yapmayı önemsiyorduk. Adem hoca ise sürpriz bir faaliyetinden bahsedip “bekleyin” diyordu.

Ve ocak ayı geldiğinde arayıp “Ben, Güçlü, Uta, Cemal, Güner ve Nejdet; kuzey rotasından zirve yapıp güney rotasından ineceğiz, siz de gelin” dediğinde gözümün parladığını söylemem gerekiyor. Yüksek irtifa uzmanı bir ekiple karma bir faaliyet olacak ve onların deneyimlerinden faydalanma fırsatı yakalayacaktık. Üstelik sınırlarımızı görmemiz açısından biçilmiş kaftan olabilirdi.

Hem hava durumunu inceleyip doğru tarihte dağda olmak hem herkese de uygun olan bir zamanı bulmak için sürekli konuştuk ve sonunda 1-8 Şubat tarihleri arasında karar kıldık. Nejdet, federasyon eğitiminde olduğu için faaliyete katılamayacağını söyleyince 8 kişi olarak (Adem hoca, Güçlü abi, Cemal abi, Uta, Güner, Raşit, Berkan ve ben) faaliyet hazırlıklarına başladık ve 1 Şubat’ta Ağrı’da buluşmak üzere sözleştik.

Adem hoca, kuzey rotasından tırmanabilmek için sürekli görüşmeler yürüttü fakat izin konusunda olumlu sonuç çıkmayınca faaliyetin şekli biraz daha değişti: Güney rotasından 3.000’lere kadar çıkarak kuzeye hareket edeceğiz ve kuzey rotası üstünde 3.400 metrede bulunan dağ evine gideceğiz. Daha sonrasında ise kuzey rotasından zirve yapıp güneyden iniş yapacağız. Halihazırda zor olan rota, yaklaşık 11 kilometrelik ekstra yürüyüşün de eklenmesiyle daha da zor hale büründü ve ekstra bir gün de faaliyete eklenmiş oldu.

1 Şubat’ta Doğubayazıt’ta bulunan Ertur Otel’de tüm ekip buluştuk ve son hazırlıklarımızı yapmaya koyulduk. 3 çadır olacak şekilde planlamamızı, alışverişlerimizi yaptıktan sonra otelde dinlenmeye çekildik.

2 Şubat sabahı kahvaltımızı yaptıktan sonra artık dağa hareket etme vakti gelmişti. Bölgenin yerel rehberlerinden Barzani Ceylan, bizi saat 9’da aracıyla birlikte almaya geldi ve yaklaşık 1 saatlik bir yolculuktan sonra Çevirme Köyü’nün üst tarafında 2.200 metrelere bıraktı. Artık dağ ve rotayla baş başa kalmıştık.

Saatimiz 10.35’i gösterirken yüklerimizi sırtlanıp ilk kamp yeri için yürüyüşe başladık. Hedefimiz güneyden batıya geçişte yer alan bir yayla üstünde kamp atmaktı. Yaklaşık 5 saatlik ve 7 kilometrelik bir yürüyüşün ardından 3.000 metrede yer alan kamp alanına ulaştık. Çadırlarımızı kurduk, su elde etmek üzere kar eritme işlemlerini yaptık ve güzel bir havada geceledik. Bir yandan da sürekli havayı takip ediyorduk. İlk hedefimiz cuma günü zirveye ulaşmaktı ancak cumartesi görünen yoğun rüzgâr, cuma gününe kaymıştı ve biz de bu sebeple zirve gününü cumartesi olarak değiştirdik. Hatta önümüzdeki 10 günlük periyotta havanın zirve için uygun olduğu tek gün 50-60 km/s rüzgar ile cumartesi günüydü. Böylelikle 4.200 metredeki kamp alanında 2 gece kalacaktık.

3 Şubat Çarşamba günü ise sabah kahvaltımızı yaptıktan toplandık ve 09.35 gibi yola koyulduk. Bugünkü amacımız kuzey rotası üstünde yer alan dağ evine ulaşmaktı. Batı yönü üstünden kuzey yönüne doğru neredeyse hiç irtifa almadan ilerledik. Ortalama 30 kiloluk kamp yüklerimiz ve 10 kilometrelik yürüyüşle 3.400 metredeki dağ evine saat 16.00 civarında ulaştık. Amacımız dağ evinde konaklayabilmekti ancak ev kullanılmaz halde olduğu için arka tarafına çadırlarımızı hızlıca kurduk. Artık rüzgârın sertliğini iyiden iyiye hissediyorduk. Bu gece, dağda kalan süreçte biraz uyuyabildiğimiz son rahat gece oldu.

4 Şubat Perşembe sabahı sürpriz bir kar yağışıyla uyandık. Normalde hava tahminlerinde kar görünmüyordu, sadece rüzgâr ve biraz bulut vardı ama demek ki hava biraz daha dönmüştü. Bulunduğumuz nokta çukurda kaldığı için telefonlarımız da çekmiyordu. “Acaba cumartesi günü zirve ihtimalimiz ne? Yoksa buradan geri mi döneceğiz? İnersek kuzeyden mi inmeliyiz?” hesaplarına başlamıştık. Bugün kampta bekleyecek olsak, zirve ihtimalimiz de azalacaktı. Bu sebeple biraz kar ve yoğun rüzgârı göz ardı edip toplandık ve saat 10.15 gibi 4.200 metredeki kampa çıkmak üzere yol aldık. Hava biraz sonra durulsa da öğleden sonra rüzgâr iyice şiddetlendi. Saatler 14.00’a gelirken kamp yerine ulaşmıştık. Rüzgâr o kadar çok artmış ve tipinin başlangıcını haber eden fırtına kendini göstermişti ki, çadırlarımızın için kocaman bir duvar örmemize rağmen çok zor iki gecenin geçeceğini anlamamız uzun sürmedi.

Çadırlarımıza yerleştikten biraz sonra, 100 km/s’yi geçen rüzgâr çadırlarımızı dövmeye başlamıştı. Biz de çadırlarımız patlamasın diye sırayla pol destek nöbetine başlamıştık. Saat başı çıkıp çadırın etrafındaki karı temizleyip, rüzgârdan korusun diye dizdiğimiz taşları düzeltiyorduk. Gece ise çaresizce bekleyişe girmiş, rüzgârın çadırımızın içine doldurduğu karı temizlemek yerine artık olayı akışına bırakmıştık, zira bizim 1 saatte yaptığımız temizlik 10 dakikada aynı hale geri dönüyordu. En sonunda “şu anki durumumuza çadırda kalmak değil de 3 kişilik bivaklama demek daha uygun” kanaatine vardık. Gecenin bir yarısı ise “keşke oyun falan getirseydik, zaten uyku yokmuş” diye üzerimize yağan karın altında muhabbet ettik.

Bir yandan İstanbul’da Seval’den anlık hava durumu almaya çalışıyoruz. Son duruma göre perşembe günü akşam ve cuma sabah kar görünüyordu. Zirve içinse en iyi şansımız hala cumartesi öğleye kadar olarak görünüyordu.

Uykusuz geçen gecenin ardından cuma sabahı rüzgâr biraz durulunca çadır içinde yapılabilecek aktivitelere giriştik: Yemek yemek! Kalan ekmeğimizi tereyağında iyice ısıttıktan sonra üstünde peynir eritme operasyonu başarıyla tamamlandı ve güzel bir ziyafet çektik. Günün kalan büyük kısmını, beni çadırda yalnız bırakmayan Stefan Zweig’le birlikte geçirirken Güner’le birlikte de krampon eğeleme işine giriştik. Her ne kadar tahminler yarın açacak dese de hava hala bozuktu, bu sebeple bizim de moralimiz hava gibiydi. Bari biraz daha yemek yiyelim de vakit geçsin dedik. Akşama doğru tekrar kar yağışı başladı (ya da rüzgâr yukarıdaki karı bize getirdiği için biz öyle sandık.) Yine uykusuz bir gece bizi bekliyordu!

Öyle de oldu. Yine kürekle çadır etrafı temizleme, taşları düzeltme, pole destek verme derken sabahı ettik. Ve sabah Adem hocanın “hava açık beyler, 7’de gidiyoruz” sesiyle keyfimiz yerine geldi.

O kadar çok yapacak hiçbir şeyimiz yoktu ki, saat 4.30’da toplanmaya başladık. Ufak bir şeyler atıştırdık. Güner’le benim zaten çok fazla kahvaltı alışkanlığımız olmadığı için 1-2 zeytin, bir parça susamlı krokanla artık çıkış için hazırdık.

Saat 7.35’te artık zirveye harekete başlamıştık. 2 günün ardından bulutsuz, açık ama rüzgarlı bir hava görmek iyi gelmişti. Hızlıca 4.350 metrelerde başlayan buzula geldikten sonra kramponlarımızı giymiş, kazmalarımızı elimize almıştık. Sakin ve kararlı bir şekilde, tempomuzu koruyarak buzulda yükselmeye devam ettik zira buzul üstünde çok mola verme şansımız olmadı.

Grup genel olarak birbirine çok yakın yürümekle birlikte önde Adem hoca, Uta, Cemal abi ve ben, arkada da Güçlü abi, Güner, Raşit ve Berkan şeklinde ilerliyorduk. Saat 12.00 gibi zirvenin altında bulunan platoya geldiğimizde ufak bir mola ile birlikte çantalarımızı bırakmaya karar verdik ki, zaten güney rotasına buradan bağlanacaktık. Gerçekten kuş gibi hafiflediğimi hissettim, bir bu kadar daha yürüyebilirdim artık. Zirve hattına doğru yükselmeye devam ettik ve saat 12.35’te ilk grup olarak zirveye ulaştık. Zirvede o kadar çok rüzgâr vardı ki, uçmamak için yere yatıp kazmayı sapladım ve bir süre nerdeyse sürünerek güvenli bir noktaya geldim. Daha sonra arka tarafa dolaşıp fotoğraf ve zirve kutlama ritüellerimizi gerçekleştirdik. Müthiş bir mutluluktu. O rüzgârda donan sümüğüm, rüzgarla birlikte savrulan iç eldivenim bile bu mutluluğu engelleyemedi.

Derken biz inişe geçtik ve bizden yaklaşık 20 dakika sonra diğer ekip de zirveye ulaştı. Yolda birbirimize tebrik ettik ve platoya indikten sonra beraber hareket etmek üzere diğer ekibi bekledik. Çünkü yan geçiş kısmı çok önemliydi.

Onların da gelişiyle birlikte yan geçişe ulaştığımızda, ip açıp açmamak konusunda tereddüt ettik ama kar durumu iyi olduğu için ip açmadan geçtik. Ve öğleden sonra artacak rüzgâr, bizi tam da burada karşıladı: Yerden yere vurulmamak için ağırlığımızı rüzgârın geldiği vererek ağır aksak yürümeye devam ettik.

Zirve sonrası ilk düzgün molayı yaklaşık 4.800 metre civarında bir kuytuda verebildik. Yolumuz uzundu. (Evet gençliğimiz de vardı) Hedefimiz varabilirsek 3.200 metre civarına kadar inmek, olmazsa 3.700 metre civarındaki Kum Kampı denilen bölgeye ulaşmaktı. İnmeye devam ettikçe yol uzadı, rüzgâr arttı, yorgunluk etkisini gösterdi.

Güney rotasının 2’nci kampı olan 4.200 metreye ulaştığımızda biraz daha dinlenme şansımız oldu ancak saatler artık 16.00’ı geçmişti. Biraz sıcak bir şeyler tükettikten sonra hedefimizi 3.700 metreye ulaşmak olarak belirledik ve saat 17.30 civarında da buraya ulaştık. Yine konforsuz ve uykusuz bir gecenin bizi beklediğini anlamıştık çünkü neredeyse çadır için uygun hiçbir yer yoktu. Bir tarafı boşlukta olacak şekilde hızlıca bir çadır yeri ayarlayıp birkaç taştan sabitledik. Bu sırada federasyon ekibi de bizim kamp attığımız noktadaydı. Sağ olsun birkaç arkadaş çadır yeri konusunda bize destek oldular. Çadırlarımızı kurduktan sonra birer bardak sıcak çorba ve azıcık su içebildik. “Nasıl olsa yarın oteldeyiz” diye de kar suyuna karıştırmak üzere aldığımız tüm oraleti sıcak suyla bir güzel tükettik. Sonrasında ise yat moduna geçtik. Bir an önce uyuyup, sabah erken saatte aşağıya inmeyi hayal ediyorduk. Ara ara dalıp uyuyabilirken, genelde ayakta geçirdiğimiz bir gece oldu. Bir ara gece yarısı Berkan susuzluğunu gidermesi için kar eritirken, ben de dizi izliyordum.

7 Şubat sabahı 8.00’ı geçerken kalktıktan sonra Adem hocanın hazırladığı kahve hepimize iyi geldi. Hava şartlarından dolayı geri dönüş kararı alan federasyon ekibindeki arkadaşlarımızla sohbet, toplanma derken kamptan hareket ettiğimizde saat 11.30’u geçmişti.

Artık tempolu bir şekilde aşağı iniyorduk. Amacımız bir an önce otele ulaşıp, güzel bir yemek, bol su ve sıcak bir duştu. Saat 14.20 gibi faaliyetimizin başlangıç noktası olan 2.200 metreye geri dönmüştük. Araca bindik ve yine konakladığımız otele geldik. Odalarımıza yerleştikten sonra, tıpkı hayalimizdeki gibi, sıcak bir duş, bol su ve yemeğimizi yedikten sonra faaliyetimizin kutlama aşamasına geldik.

Keyifli bir sohbet ve değerlendirmenin ardından hepimiz güzel bir uykuyu haketmiştik. Erkenden dağılıp uykunun ve yatağın kollarına bıraktık kendimizi.

8 Şubat Pazartesi sabahı da kahvaltımızı yaptıktan sonra toplandık, evlerimize dönmek ve bir sonraki faaliyette görüşmek üzere ayrıldık.

Aldığımız bilgilere ve araştırmalarımıza göre bu faaliyetin bir benzerini 20 yıl kadar önce ODTÜ Yüksek İrtifa ekibi gerçekleştirmiş. Tam olarak aynı olup olmadığını bilmemekle birlikte yine de ilk tekrar ya da ilk olarak değerlendirmek mümkün. Zaten ilk olması için değil, bizim için zorlayıcı ve keyifli olacağı için böyle bir faaliyeti denedik. Dağı iki kez travers yaptığımız için de adını deneysel helezon (isim babası Güner) koyduk. Ne mutlu ki, kazasız ve başarılı bir şekilde tamamladık. Önemli olan da buydu. Şimdi sırada yenileri var!

Faaliyet: Ağrı Dağı Kuzey – Güney Traversi

Tarih: 1 – 8 Şubat 2021

Faaliyet Lideri: Adem Gül

Katılımcılar: Adem Gül, Güçlü Özen, Uta Ibrahimi, Cemal Zerepcan, Güner Dönmez, Raşit Adıgüzel, Berkan Öztrak, Osman Bahar

(Tüm ekip zirveye ulaştı)

Teknik Malzemeler: 2 adet ip (60m, 30m), 6 buz burgusu, prüsik, karabina, iniş malzemesi (Bu malzemeleri kullanmadık ama deneyecek ekiplerin ihtiyacı olabilir), kazma, krampon

Soru / Önerileriniz / Özel Faaliyet talepleriniz için bize e-mail atabilirsiniz.

%d blogcu bunu beğendi: